Biz bir kandırmaca mıdır? Yoksa, ben bir bencillik midir? Belki de bize bir karışım gerekmektedir. Biraz biz, bir miktar ben ile karışım yapmamız gerekebilir.
Montaigne Gibi Kendine Bakmak – Deniz Çakmak Üzerine
Montaigne gibi kendimize bakabilir miyiz? Kendinden bahsetmek çoğu zaman ‘bencillik’ gibi görülüyor. Bu nedenle, itici bir davranış olarak toplumumuzda bulunuyor. Oysa bazı kültürde sürekli olarak bizli konuşmak, bizin arkasına sığınmak olarak algılanabiliyor. Biz, kalabalığın arkasına sığınan küçük bir çocuk gibi durabiliyor. Aslında kullandığımız kelimeden ziyade anlama yoğunlaşmak daha doğru olmaz mı? Sürekli olarak biz diyen bir benciller olabileceği gibi, sürekli olarak ben diyen toplumcular da olabilir. Bana kalırsa, önemli olan anlamdır. Montaigne‘i de bu nedenle değerli bir isim olarak görüyorum. Çünkü, ‘ben’ deyince kötülüğü de üstüne alabiliyor. Bir insanın benliğinden topluma doğru hareket ediyor. Bütün hataları da ‘ben’ içerisine alıyor. Genellikle ‘ben’ bir övgü sözcüğü olarak kullanıldığı için bu nokta atlanabiliyor. “Ben hatalıyım” cümlesi nasıl övgü içersin ki? Bencillik de değil bu! İşte bu noktada ben’e sığınmak anlamlı olabilir. Daima anlama odaklanmak gerektiğine inananlardanım. Burada ben kendi üzerime düşeni alıyorum. Kendi hatalarımı da üstleniyorum. Peki, ya siz? İşte bu noktaya odaklanmak gerektiğine inanıyorum. Sürekli olarak kendini övmeye çalışan küçük çocuk hareketi olan “ben” değil, bizim söz ettiğimiz.
Thoreau, Montaigne ve Onların Benliği
“Nereye oturduysam, orada yaşayabildim ve bu nedenle manzara benden yayılmaktaydı. Bir ev, bir oturaktan, oturacak yerden başka nedir ki?”
Thoreau’nun ormanda yazdığı bu söz bu yaşıma kadar kitaplarda okuyup beni derinden etkileyen en güçlü sözlerden biri oldu. Bu sözleri Kelebekler Vadisinde tek başımayken okumuştum. Temiz düşünmek için gerekli her şeyi kendime sağlamıştım. Sanırım Nerede ve Ne için Yaşadım kitabı daha güzel bir yerde okunamazdı. En azından şimdiki yaşamıma kadar kendi adıma bunu rahatlıkla söyleyebilirim. (Yıl 2017, Ağustos)
Henry David Thoreau’yu Nasıl Tanıdım? Montaigne ile Nasıl Konuştum?
Geçmiş yıllarda canım sıkıldıkça Into The Wild (Özgürlük Yolu-Yabana Doğru) ve Deads Poets Society (Ölü Ozanlar Derneği) izlerdim. İki filmde de ortak olarak gördüğüm bir yön vardı: Henry David Thoreau ve onun gibi özel insanlardan beslenmişti. Filmlerde gösterilen 2-3 saniyelik kitap bölümlerini tekrar tekrar izlemek ve araştırmak huyumdur. İşte aradığım beyin Henry David Thoreau! Bunu beynime kazımalı ve okumalıyım! Nerede ve Ne için Yaşadım?, Walden…
Ölü Ozanlar Derneği kitabını 2009 yılında okumuştum. Yetişkinleri bile bir anda değiştirebilecek düzeyde olan Ölü Ozanlar Derneği adına kafamda Todd Anderson ismi ve genel itibarıyla konusundan başka bir şey kalmadı.
Ama o his daima benimle oldu. “Bugün gülümseyen bu çiçek yarın ölüyor olabilir.” Belli bir düşünce maratonundan sonra ben genellikle adım atma ihtimalim varsa atanlardan oldum. Kendimden bu denli bahsediyorum. Zaten benim günlüğümdesiniz. Merhaba, deniz ben…
Doğrusu daha iyisini yapamayacağım için alıntı yapmalıyım. Montaigne beni benden aldı! Montaigne’in bahçesinden geçtim ve yeni demetler topladım.
Kendimden daha iyi tanıdığım biri olsa onun hakkında yazardım. Bu söz hiç de hafife alınacak cinsten bir söz değil. Ben, ben, ben ve ben övünme amaçlı aciz insan davranışı olarak görünüyorsa yüzüne, belki de aciz olduğun içindir. Ben, beni anlamak için açtım kendimi düne. Denizcakmak.com üzerine…
Normalde insanlar kendi başına kalınca sıkılır, bunalır, ne yapacağını şaşırır. Şimdiki zamanlarda eli telefona gider, hiç istemese dahi birilerini arayıp bulmaya çalışır. Ama bazıları öyle olmadı. Telefon bulunmamışken dahi o zamanki iletişim araçlarını kullanıp bir başkasını gereksiz bulduğu halde yanında istemedi.
Aslında kendinden kaçmadı. Kendini tanımaya ayırdığı vaktin, kendini bulmak istediği yeri arayıp hayatı düşündüğü temiz zihni kimse anlamadı.
Tyler
dehşet.