“Felsefe yapmaktan daha zor olanı, felsefi düşünceyi yaşama da uygulayabilmektir. Bu cesareti gösterebilen ilk Amerikan çevreci-filozofu Henry David Thoreau‘dur.” Güncel Önkal
Okurlarının hayatında derin izler bırakmış bir düşünür ve çok önemli bir yazar olan Thoreau’nun sözlerini bazen hatırlamak gerekir. İnsanlar olarak hatalar yaparak öğreniriz. Başımız sıkışınca da filozoflara gideriz. Filozoflar bizi biraz silkeler ve kendimize geliriz. Hayatı nasıl yaşamamız gerektiği konusunda tavsiyeler veren büyük düşünürlere fırsat buldukça başvurmak gerekir.
Henry David Thoreau Kitapları
https://www.denizcakmak.com/deniz-cakmak-ben-uzerine/ yazısında belirttiğim kitabıma tekrar göz attım ve bir yazı yayınlamak istedim. Kitabımda duracağına blog üzerinde durması daha iyidir. Henry David Thoreau Kitapları adında bir kategori oluşturarak diğer kitaplarını da eklemeyi düşünüyorum. Böylelikle hem kendim hem okumak isteyenler istediği an ulaşır.
Thoreau’nun Walden Gölü’nde yazdığı, “Nerede ve Ne İçin Yaşadım” (Where I Lived and What I Lived For) kitabından sizler için hazırladığım 10 alıntıyı okuyabilirsiniz.
Henry David Thoreau Sözleri – Nerede ve Ne İçin Yaşadım
1) İnsan sahte yazgısına aldanır, gereksinim diye bir kılıf uydurarak, eski bir kitapta söylendiği gibi, güvelerin ve pasın çürüteceği ve hırsızların girip talan edeceği servetler biriktirmeye çalışır. Bu ahmakça bir yaşamdır. Eğer daha önce öğrenmezse, mutlaka öğrenecek yolun sonuna geldiğinde.
2) Hepimiz biliyoruz ki, kimileriniz yoksulsunuz. Güçlükle yaşıyor, sanki nefes almakta bile zorlanıyorsunuz. Hiç kuşkusuz, bu satırları okuyan kimileriniz, yediğiniz bütün yemeklerin, hızla yıpranan ya da çoktan yıpranmış olan ayakkabı ve paltolarınızın parasını ödeyemiyorsunuz. Bu sayfayı okurken, ödünç alınmış ya da çalınmış bir zamanı harcıyor, alacaklılarınızın bir saatini araklıyorsunuz. (Çalışarak geçirmeniz gereken bir saati boşa harcıyorsunuz.) Bana sorarsanız, çoğunuzun ne denli zor ve sefil bir yaşam sürdüğü besbelli, çünkü görüşüm deneyimlerimle bileylendi; daima sınırlarda sürdürülen bir yaşam sizinkisi, kapmaya çalışmak işi ve borçtan kurtulma çabası… Çok çok eski bir batak bu; madeni paraları pirinçten yapılan Romalıların, æs alienum, “başkasının pirinci” dedikleri; hâlâ, yaşarken, ölürken ve gömülürken kullandığınız bu “başkasının pirinçleri”; öbürlerinin, hep “ödeyeceğim” dediğiniz, yarın ödemeye söz verip bugün dünyadan göçüp gittiğiniz için ödeyemediğiniz sikkeleri… Eyalet hapishanesinin yolunu tutmamak için şekilden şekle girip yalakalık ederek göze girmeye çalışıyorsunuz. Ayakkabılarını, şapkasını, paltosunu ya da arabasını size yaptırmaya ya da aldıklarını size taşıtmaya komşunuzu ikna edebilmek umuduyla, yüzünüze bir nezaket maskesi takarak ya da ince ve buğulu bir asalet atmosferi yaratarak yalan söylüyor, dalkavukluk ediyor, lehinde oy kullanıyorsunuz.
3) Eski insanların yapamayacağını söylediği bir şeyi denersen yapabileceğini görürsün. Eski düşünceler eski insanlara göredir, yeni insanlarsa yeni düşünceler üretmelidir.
4) Ormana gittim çünkü bilerek yaşamak istedim. Yaşamın yalnızca asıl gerçeklerine yönelmek ve öğretmiş olduğu şeyleri öğrenip öğrenemediğimi görmek için ve bir de ölüm kapımı çaldığında, aslında hiç yaşamamış olduğumu düşünmemek için gittim ormana… Yaşamak öyle değerli ki, ne yaşamın kendisi olmayanı yaşamayı, ne de gerçekten gerekmediği sürece vazgeçmeyi istedim. Anlamlı ve yürekten yaşamak ve yaşamın tüm özünü içime çekmek, yaşama dair olmayan her şeyi hallaç pamuğu gibi atarak bir Spartalı gibi, azimli ve güçlü yaşamak, bir tırpanla otları biçerek genişçe bir patika açmak, yaşamı bir köşeye sıkıştırarak en küçük terimlerine sadeleştirmekti isteğim.
5) Çok sayıda pantolon ve palto, çok az sayıda insan tanırız. En güzel elbiselerinizi bir bostan korkuluğuna giydirip yanında sünepe bir halde dikilirseniz, yoldan geçen herkesin sizi değil, korkuluğu selamladığını göreceksiniz.
6) Giysilerimiz, giyenin karakterini alarak her gün biraz daha fazla kendimizle benzeşir. Bu nedenle onları atmaktan çekinir, bunu sürekli erteler, bir canlıyı ameliyat edermişcesine onarır ve atarken sanki bedenimizden vazgeçiyormuş gibi bir çeşit tören düzenleriz. Hiç kimse, elbisesinde yamaları var diye gözümde daha basit ya da aşağılık değildir. Ancak şundan da eminim ki çoğu zaman ilgi gören sağlıklı bir bilinç değil, modaya uygun ya da en azından temiz ve yamasız giysilerdir. Ola ki sökükler tamir edilmemişse bile, ele verilen en kötü kusur ancak tedbirsizlik olabilir. Bazen ahbaplarımı şöyle testlere tabi tutarım; dizinin üstü yamalı ya da fazladan çift dikişli pantolonları kimler giyebilir? Çoğu, böyle giyinmeleri gerekirse sanki yaşama olasılıkları olmayacakmış gibi davranır. Onlar için, kasabaya kırık bacaklarıyla topallayarak girmek yamalı bir pantolonla girmekten daha kolay olacaktır.
7) İlginç bir sorudur, kıyafetleri ellerinden alınırsa insanların yüksek sınıfı neye göre belirleyeceği. Böyle bir durumda en saygın mevki olan uygar insan sınıfında kimlerin yer alacağını kesin olarak söyleyebilir misiniz? Madam Pfeiffer, Doğu’dan Batı’ya bütün dünyayı dolaştığı maceralı seyahati sırasında memleketine Rusya’nın Asya’daki topraklarına varacak kadar yaklaştığında yetkililerle yapılacak bir toplantıya gider. Orada yolculuk elbiselerinden farklı bir giysiye gereksinim duyduğunu söyler, çünkü ‘artık insanların kıyafetlerine göre değerlendirildiği bir uygar ülkede’ bulunmaktadır.
————————————————
DÇ : insanların kıyafetleriyle ağırlandığına dair özlü sözler kültürümüzde de vardır. Ne kadar yoğun hissedildiğini görebiliyor musunuz? İnsanlar kıyafetleriyle karşılanır, İlmiyle ağırlanır, ahlakıyla uğurlanır. Mevlâna
8) evlerini kendi elleriyle yapsa ve kendilerinin ve ailelerinin yiyeceğini yeteri kadar basit ve dürüstçe sağlasalardı, evrendeki bütün kuşların bunlarla oyalanırken şarkı söyledikleri gibi insanların da şiirsel yeteneği evrensel düzeyde gelişmiş olabilirdi belki! Ama ne yazık ki biz, başka kuşların yaptığı yuvalara yumurtalarını bırakan ve çatlak sesleri ve ahenksiz notalarıyla hiçbir yolcuyu neşelendiremeyen inek kuşları ve guguk kuşlarına çok benziyoruz. Ev yapma zevkini sonsuza dek marangoza mı bırakacağız? İnsan yığınlarının deneyimlerinde mimari ne ifade ediyor? Bütün gezintilerim boyunca kendi evini yapmak gibi son derece doğal ve yalın bir işle uğraşan tek bir kişiyle bile karşılaşmadım. Biz topluma aitiz. Bir adamın dokuzda biri edenler yalnızca terziler değildir; vaizler, tüccarlar ve çiftçiler de aynıdır. Bu “işte uzmanlaşma” nerede son bulacak? Ve sonuçta hangi amaca hizmet edecek? Hiç kuşkusuz başkası da benim adıma düşünebilir; ancak beni kendi adıma düşünmekten alıkoymak için bunu yapması hiç de hoş bir şey değildir.
9) Bir filozof için bütün haberler, daha doğrusu haber denen şeyler dedikodudur ve onları okuyan ya da yazanlar da çay partilerindeki yaşlı kadınlardır. Yine de bu dedikoduların peşinde hevesle koşanların sayısı azımsanamayacak kadardır.
10) Çoğu insan, bu görece özgür ülkede bile, yalnızca bilgisizlik ve yanlış algılama nedeniyle, sahte yaşam kaygıları ve gereksiz harcadıkları fazladan emekle öyle kuşatılmış ki, erişemiyorlar yaşam ağacının olgun meyvelerine. Irgat gibi çalışmaktan, öyle hantallaşmış ve titrek ki elleri, dalından toplayamıyorlar meyveleri. Çalışan insan o kadar meşgul ki, gün geçtikçe içinde yaşadığı ortama daha bir yabancılaşıyor, ötekilerle insanca ilişkilerini devam ettirmeye gücü yetmiyor. Yoksa pazarda emeğinin değeri düşüyor. Bir makine gibi yalnızca ve durmaksızın çalışıyor. Çalışırken öyle çok kullanmak zorunda kalıyor ki bilgisini, gelişmesi için gerekli olsa da, nasıl aklına gelebilir bilgisizliği?
Thoreau 45 yıl boyunca (12 Temmuz 1817-6 Mayıs 1862) yaşamış büyük bir yazardır. Nerede ve Ne İçin Yaşadım kitabını 1845 ve 1847 yılları arasında Walden Gölü’nde yazmıştır. 2019 yılında bir işçinin yaşamını incelediğimizde sözlerinin ne derece doğru olduğunu söylemekten kendimi alamıyorum. Büyük düşünür Thoreau’nun ışıklar içinde yatmasını dilemekten başka ne yapabiliriz?
Bu yazıyı bitirmeden önce arada bir youtube üzerinde izlediğim bir video ile sizleri de buluşturmak isterim.
İşte asıl zenginlik burada. Her şeyin ayağına geldiği modern insanoğlunun ahmaklaştığını düşünmemek mümkün mü?
Thoreau’nun, “Ev yapma zevkini sonsuza dek marangoza mı bırakacağız?” dediği sayfaya dönelim. Kendi evinizi yapmak ister miydiniz? Ne büyük mutluluk olurdu değil mi?
Thoreau ile başladık. Throreau ile bitirelim.
Niçin böyle aceleyle ve yaşamı tüketerek yaşamak zorundayız?
Bonus: Deucalion ve Pyrrha başlarının üstünden arkalarına taşlar atarak[1] insanları yarattı efsaneye göre:
Inde genus durum sumus, experiensque
laborum,
Et documenta damus quâ simus origine nati.
Bu sayede, acıya katlanmak için yeterince
kuvvetliyiz,
Nereden vücuda geldiğimizi kanıtlar emek
ve eylemlerimiz.
Bonus 2: “Her havada, günün ya da gecenin herhangi bir saatinde, her şeyi tam zamanında yaparak ilerlemek ve yaptıklarımın her biri için asama bir çentik atmak endişesindeydim. Her iki sonsuzluğun, geçmişin ve geleceğin buluşma noktasında, yani şimdiki zamanın tam ortasında durmak, ezel ve ebedinin arasındaki çizgiye ayak basmaktı isteğim.”
Kitap: Nerede ve Ne İçin Yaşadım
Yazar: Henry David Thoreau
Özgün Adı: Where I Lived and What I Lived For
DÇ: İnsan, kendi emeği ve eylemlerinin ürünüdür.
Deniz Çakmak, Buca/İzmir 16-09-2019
Ahmet Ozan - Entlovin.com
Kitap ve seçtiğiniz alıntılar harika, felsefenin, önemli bir isimle, büyüsüne kapılmamak elde değil. Alıntıları okurken hayata dair sorgulamalarda bulunduğumu fark etmem de şaşırtıcı olmadı. Paylaşımınız için çok teşekkür ederim. 🙂